Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Cumartesi, Ocak 19, 2013

Berlin


Ayardan aralik, sisli puslu bir cumartesi sabahi, yorgun, bitkin ve uykusuz bir sekilde Berlin'e gittik.
Berlin'e giderken aklimda turk yemegi yemek bile yoktu ama donuste sadece turk yemegi yemege gitmis  gibi hissettim. Alexanderplatz'daki sokakta turk ablalarin, ev yemekleri, kofte, gozlemelerini gordugumuzdeki heyecanimizi anlatamam,  bir o standa bir bu standa kostuk, patlayana kadar yedik. Ertesi gun kosa kosa turk mahallesine gidip Konyali'da etli ekmek yedik.





Aslinda bir turk restorani ariyorduk ama yol uzerinde bu standlari gorunce kendimizi tutamadik. (6 ay olmustu Turkiye'ye gitmeyeli ve burada da ayni degil malesef.)
 Hava pek motive edecek turden degildi biraz dogaclama biraz agir cekim gezdik. 
 Sehrin duvarla ikiye bolunmesiyle populerlesen duvar boyamalari  Berlin'i berlin yapan detaylardan. Bati Berlin tarafi komple graffitiyken dogu Berlin tarafi boyasizmis cunku o tarafta duvara yaklasmak yasakmis.

Brandenburg kapisi sehrin 14 giris kapisindan birisiyken gunumuzde baskent Berlin'in sembolu olarak biliniyor. Tepesindeki mahserin dort atlisi heykeli ve kolon aralarinda cesitli kabartmalarla oldukca turistik bir nokta.
Cafe Einstein'de mola verip kahveyle isindik.

1961'den 1989'a kadar sehri ikiye ayiran  'Duvar'  Berlin deyince akla ilk gelen ozellik. Pazar sabahi  Berlin Wall Memorial'a gittik. Burada doneme ait hatiralarin sergilerini biraz dolasip eskiden var olan duvar hattini gorduk.

Merak edip gormeye gittigimiz bir diger adres de Checkpoint Charlie idi. Soguk savas sirasinda dogu ve bati Berlin'i ayiran kontrol noktasi. Nato kodlamasinda C harfi 'charlie' olarak bilindigi icin bu adla aniliyormus.
Bu gecis kapisi yabancilar tarafindan kullanilan (buyukelciler, ustduzey yoneticiler) Dogu ve Bati Berlin sakinlerine yasak olan bir gecis kapisiymis. 

Berlin'in cok guzel bir sehir oldugunu duymustum ama  ne yalan soyleyeyim  cok soguk ve karanlikti, bir bahar vakti tekrar gitmeli en iyisi, gece hayati da iyiymis diyorlar.


Pazar, Ocak 06, 2013

Aralikta sicak, gunesli Lizbon

Gectigimiz yilin son gezisi Lizbon'aydi. Ustuste gelen geziler ve benim sinavlarim birlesince aralik ayi kulaklarimdan dumanlarin ciktigi bir ay oldu, (onceden gezi ayarlamak uygun ama bazen pek de pratik olmuyor) hal boyleyken gecikti yazilar. Bir de Berlin var arada yazmami bekleyen. 
Her neyse iyi ki de gitmisiz boyle gunesi biz burada goremiyoruz icimiz aydinlandi, moralimiz yerine geldi Lizbon'da. Noel Babali tramwayda nese icinde fotograflar cektirip pek de seyrek gelen tramwayla Belem bolgesine gittik. 


Belem bolgesi biraz uzak ve genel olarak Lisbon'da ulasim cok kolay diyemem, epey bekledik tramvayin gelmesini.


Belem'de Lizbon'un geleneksel tatlisi olan  Doçaria'nin tadina baktik, ozellikle Pasteis de Bélem adli pastanede yemek tavsiye ediliyor firindan yeni cikmis sicak bulundugu  icin. Biz de tadini cok begendik. Tekrar almamak icin kendimizi tuttuk.

Modern sanatlar muzesinin bahcesindeki  tasarim standlarini dolasip asagida resmi olan manastiri gezdik.

Belem'de bulunan Jeronimos Manastiri 1983 tarihinde Unesco miras listesine girmis. 1501'de baslayan insaati 70 yilda tamamlanmis.

Canim sokak pazarinda pek birsey bulamadim, fiyatlar da  uygun degildi, ama gezmek bile iyi geliyor bunyeme:)

San Francisco'daki Golden Gate koprusunun ikizi olan 25 nisan koprusunu ( 25 de Abril Bridge) gormek icin  biraz zaman harcadik. Tam istedigimiz durakta  inemedik ve donuste kacirdigimiz tramway yuzunden alternatif donus yollari aramak epey zaman kaybettirdi. Tejo nehri uzerinde bulunan, 1966'da tamamlanan, 2278m uzunlugundaki koprunun uzerinde bulunmak istemistik, ya da belki altinda bulunan barlardan birinde oturmak ama sadece ustteki resmi cekebildik. Salazar koprusu adiyla acilan, daha sonra 25 nisan 1974 yilindaki devrim sonucu adi degisen bu kopruyu uzaktan da olsa gormus olduk en azindan.

Porto gezisinde  yapamadigimiz uykuya yenik dustugumuz (ben) fadoyu nihayet Lisbon'da yaptik. Aksam 9 gibi gittik gec basladigini bilerek. Alfama bolgesinde bulunan Sr. Fado restoranini internetten bulmustum son dakikada, rezervasyon yapamamistik ve zar zor yerini bulup sansimizi denedik.   Bos masa bulduk neyseki. 5 masadan biri bizdik. Ortam sicak, garson sempatikti. Saatin 9 unda hicbir muziksel hareket goremeyince 'fado var di mi' diye sordum garsona oturmadan once. 'tabi' dedi. Herkes yemegini bitirdikten sonra. Sahsen cok uykum vardi ve niye biz yemek yerken biyandan da sarki soylemiyorlar ki diye hayiflandim. Herkes yemegini bitiresiye saat 23.30 oldu. Sonra asci kadin gelip masalara tek tek nasildi yemek begendiniz mi diye sordu.
Yorgunlugumun ustune ictigim sarap da eklenince gozlerimi zar zor acik tutarken, garson eline gitari aldi, asci kadin birden kirmizilar icinde suslu puslu solist oldu, ortam karartildi, fado basladi. Saskin ama mutluyduk. Birden pek cok farkli solist restorana dolustu, sirayla performans sergilediler. Cok sicak bir atmosfer olustu. Ben gozlerimi acik tutamadim, tam da 1-2 metre karsilarinda esneyip ayakta uyudum. Muzik cok guzeldi ama saat cok gecti. Zaten Portekiz'in olayi boyle; sabah hic bir atraksiyon yok, oglen uyuyorlar, gece de herkes yarasa gibi sokakta. Buradan puan kirdim ama hava oyle ilikti oyle guzeldi ki kalbimi fethetti Lizbon.


Fotograf makinasini almadigimiz icin pisman olduk, telefonla da anca boyle karanlik bir goruntu elde ettik.  Bizim fasillarimiz nasil bize guzel sarkilar bize anlamliysa, onlarin fadosu da ayni. Fado'yu sevdik ama hayatta 1 kez denemek kafi bence.

Porto ve Lizbon'dan sonra Portekiz'i kardes ulke ilan ettim. Kendime yakin buldum. Havasini sevdim, yemegini, nehirini sevdim.

Perşembe, Ocak 03, 2013

Porto Yeniden

Onceki Porto yazimda  giderayak sevdigimizi soylemistim. Kiymetini dondugumuzde anladik. O gunden sonra porto sarabi sevdalisi oldugumuz da dogru.  Kis ortasi (aralik) uygun ucak bileti bulunca yeniden gidelim dedik. Bu defa yapamadigimiz bot turunu yapip gidemedigimiz balikcilar bolgesi Matosinhos'a gittik.
Yine gidip Abadia'da yedik, elmalisindan yanimiza da aldik. Ayni otelde kaldik, bir onceki gidisimizde gece yasadigim kabusa ragmen. Bu defa  en ust katta kaldik, ses uyandiracak olcude rahatsiz etmedi.
Porto cok ilginc bir yer aksam 6-7 gibi sokakta kimseyi goremiyorsunuz ama  gece 12 gibi herkes sokaklarda.
Hava cok guzeldi bir oncekinin aksine. Bol bol resim cektik, gunesli havanin keyfini cikardik.

















 Porto demek disari asilan camasir demek, dar ara sokaklar, yokus demek...

Porto'ya gidenler Matosinhos'a ugramali. Biraz uzak ve restorandan baska pek bir sey yok ama buna deger. Casa Serrao resoraninda  muhtesem deniz urunleri yedik. Simdiye kadar yediklerimin en iyisiydi hatta. Sokaklarda mangallar, mis gibi balik kokusu...  Deniz urunu konusunda Portekiz'in ustune gormedim. Nerede ne yesek yazimda soylemistim deniz urunu restorani Pedra Alta'yi, Portekiz'i  gordukten sonra daha iyi anladim neden basarili,  bundan sonra Portekiz restoranlari yakin takibimde olacak. Yasasin deniz urunu!

2013

Noel tatilini Turkiye'de gecirip 31 aralik gunu donduk yine, bu defa yorgunduk uyuduk dememek icin onceden hazirligimizi yaptik.  Istanbuldan gelen arkadaslarimizla planimiz vardi. Durmaksizin yagan yagmura, sectigimiz  restoranin  ve metronun azizligine ragmen guzel bir geceydi.


Gecen yilki dileklerim buyuk olcude gerceklesti, umarim 2013 daha da iyi gecer. Dilegim saglik, basari, mutluluk ve seyahat...Hadi bakalim herkese iyi seneler...