Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Pazar, Ocak 06, 2013

Aralikta sicak, gunesli Lizbon

Gectigimiz yilin son gezisi Lizbon'aydi. Ustuste gelen geziler ve benim sinavlarim birlesince aralik ayi kulaklarimdan dumanlarin ciktigi bir ay oldu, (onceden gezi ayarlamak uygun ama bazen pek de pratik olmuyor) hal boyleyken gecikti yazilar. Bir de Berlin var arada yazmami bekleyen. 
Her neyse iyi ki de gitmisiz boyle gunesi biz burada goremiyoruz icimiz aydinlandi, moralimiz yerine geldi Lizbon'da. Noel Babali tramwayda nese icinde fotograflar cektirip pek de seyrek gelen tramwayla Belem bolgesine gittik. 


Belem bolgesi biraz uzak ve genel olarak Lisbon'da ulasim cok kolay diyemem, epey bekledik tramvayin gelmesini.


Belem'de Lizbon'un geleneksel tatlisi olan  Doçaria'nin tadina baktik, ozellikle Pasteis de Bélem adli pastanede yemek tavsiye ediliyor firindan yeni cikmis sicak bulundugu  icin. Biz de tadini cok begendik. Tekrar almamak icin kendimizi tuttuk.

Modern sanatlar muzesinin bahcesindeki  tasarim standlarini dolasip asagida resmi olan manastiri gezdik.

Belem'de bulunan Jeronimos Manastiri 1983 tarihinde Unesco miras listesine girmis. 1501'de baslayan insaati 70 yilda tamamlanmis.

Canim sokak pazarinda pek birsey bulamadim, fiyatlar da  uygun degildi, ama gezmek bile iyi geliyor bunyeme:)

San Francisco'daki Golden Gate koprusunun ikizi olan 25 nisan koprusunu ( 25 de Abril Bridge) gormek icin  biraz zaman harcadik. Tam istedigimiz durakta  inemedik ve donuste kacirdigimiz tramway yuzunden alternatif donus yollari aramak epey zaman kaybettirdi. Tejo nehri uzerinde bulunan, 1966'da tamamlanan, 2278m uzunlugundaki koprunun uzerinde bulunmak istemistik, ya da belki altinda bulunan barlardan birinde oturmak ama sadece ustteki resmi cekebildik. Salazar koprusu adiyla acilan, daha sonra 25 nisan 1974 yilindaki devrim sonucu adi degisen bu kopruyu uzaktan da olsa gormus olduk en azindan.

Porto gezisinde  yapamadigimiz uykuya yenik dustugumuz (ben) fadoyu nihayet Lisbon'da yaptik. Aksam 9 gibi gittik gec basladigini bilerek. Alfama bolgesinde bulunan Sr. Fado restoranini internetten bulmustum son dakikada, rezervasyon yapamamistik ve zar zor yerini bulup sansimizi denedik.   Bos masa bulduk neyseki. 5 masadan biri bizdik. Ortam sicak, garson sempatikti. Saatin 9 unda hicbir muziksel hareket goremeyince 'fado var di mi' diye sordum garsona oturmadan once. 'tabi' dedi. Herkes yemegini bitirdikten sonra. Sahsen cok uykum vardi ve niye biz yemek yerken biyandan da sarki soylemiyorlar ki diye hayiflandim. Herkes yemegini bitiresiye saat 23.30 oldu. Sonra asci kadin gelip masalara tek tek nasildi yemek begendiniz mi diye sordu.
Yorgunlugumun ustune ictigim sarap da eklenince gozlerimi zar zor acik tutarken, garson eline gitari aldi, asci kadin birden kirmizilar icinde suslu puslu solist oldu, ortam karartildi, fado basladi. Saskin ama mutluyduk. Birden pek cok farkli solist restorana dolustu, sirayla performans sergilediler. Cok sicak bir atmosfer olustu. Ben gozlerimi acik tutamadim, tam da 1-2 metre karsilarinda esneyip ayakta uyudum. Muzik cok guzeldi ama saat cok gecti. Zaten Portekiz'in olayi boyle; sabah hic bir atraksiyon yok, oglen uyuyorlar, gece de herkes yarasa gibi sokakta. Buradan puan kirdim ama hava oyle ilikti oyle guzeldi ki kalbimi fethetti Lizbon.


Fotograf makinasini almadigimiz icin pisman olduk, telefonla da anca boyle karanlik bir goruntu elde ettik.  Bizim fasillarimiz nasil bize guzel sarkilar bize anlamliysa, onlarin fadosu da ayni. Fado'yu sevdik ama hayatta 1 kez denemek kafi bence.

Porto ve Lizbon'dan sonra Portekiz'i kardes ulke ilan ettim. Kendime yakin buldum. Havasini sevdim, yemegini, nehirini sevdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder