Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Cuma, Aralık 23, 2011

Yeni yil

Gecen yil bu zamanlar buraya tasinmak uzere hazirlik yapiyorduk, stresli ve telasli zamanlardi. Neyle karsilasacagimizi tam olarak bilemesek de heyecanli ve umutluyduk. 2011 farkli ve  guzeldi. 2012 daha da guzel olsun. Yeni yila cok az bir zaman kala herkese dileklerinin gerceklesecegi; mutlu ve saglikli bir yil diliyorum. Kendim icin de fransizcayi daha aktif olarak kullanabildigim,  daha verimli ve tabiki bol seyahatli bir yil istiyorum.
Herkese iyi yillar:)

Resim 2009 yilinda, evliligimizin ilk yilbasisinda Ozanla birlikte yaptigimiz yilbasi agacimiz.

Salı, Aralık 20, 2011

Haftasonu Gezileri: Pisa, Floransa -2


Pisa

Yuruyerek kesfedilen sehirlerden Pisa da. Ucagimiz 20: 50 deydi ve bir onceki gun Floransa'da epey yorulmustuk. Bu minik sehri acele etmeden ogleden sonra kesfetmeye basladik.  Noel zamani oldugundan pazar gunu bile magazalar acikti. Sokaklarinda standlar kurulmus pazar kasveti bir yana sehir cok ic aciciydi.

Genelde pazarlari kurulan farkli ve orijinal urunler iceren bu standlara bakmaya bayiliyorum.

Mucizeler meydani (Piazza dei Mirocoli) Pisa (çan) kulesi, Vaftizhane ve Duomo katedralinin bulundugu; gorulecek en onemli, belki de tek bolge Pisa'da.
En fazla turist ceken ise  yillardir basbayagi egri duran  Pisa Kulesi. Ustuste bindirilmis 6 yuvarlak sutundan meydana gelen kulenin su anki egiminin 5,5 ° oldugu belirtiliyor. 1063-1090 yillari arasinda yapilan katedrale  ek olarak 1173'te yapilan bir çan kulesi Pisa.
Unlu bilim adami Galileo'nun farkli agirliklardaki cisimleri bu kuleden asagi atarak  butun cisimlerin ayni fizik kurallari ve ayni hizda dustuklerini gozlemledigi iddia ediliyor.
1990-2001 yillari arasinda kule ziyarete kapatilmis ve egimi azaltilarak bakima alinmis. 300 yil daha yikilmadan boyle duracak, dunyanin her yerinden turistleri kendine cekecek ve onunde poz vermeyen kimse kalmayacakmis.

Duomo katedrali ve sol arkada vaftizhane

Duomo Katedrali ic ve dis goruntuler


Hristiyanlarda  yaygin olan  vaftiz (arinma, yeniden dogma) torenleri ilginc bir gelenek.  Vaftizhane nasil bir yer  merak ediyordum. Iceride canli vaftiz  gormedikten sonra girmeye degecek bir yer degilmis. :)

Evet cok klişe, evet cok saçma ama Pisa'yi duserken tuttum pozu vermeden gelecek degildim.:)

Burada cool bir sekilde bilgileri okuyan Ozan da Pisa'yi tutarken poz verdi ama onu desifre etmek istemedim burada:)

 Bir hafta sonuna iki guzel sehri sigdirip, ustune guzel italyan yemeklerini de yedikten sonra mutlu ve tatmin olmus bir sekilde evimize donduk.
  

Cuma, Aralık 16, 2011

Haftasonu gezileri: Pisa, Floransa-1

Yine yeni bir cumartesi, icimizdeki gezme askiyla yollara dustuk. Sabah 07:50 ucagiyla, bir bucuk saatlik yolculuk sonunda Pisa'ya vardik. Havaalani sehir merkezine cok yakin, otobusler de ucretsiz goturuyor. Otele vardigimizda saat  9:30'du ve giris yapabilmek icin   saat 13:00'u beklemek gerekiyordu. Zaman kaybetmeden   esyalari emanete birakip Pisa tren istasyonuna (tabiki yuruyerek) geldik ve saat 10:32 Floransa  trenine biletimizi aldik. Her ne kadar Ozan'in tren gari etrafindaki otel, restoran ve cafelere karsi onyargisi olsa da istasyonun karsisindaki Tiffany Cafe'de yedigimiz mozarellali sandvic ve cappuchino guzeldi. Kurstan Italyan arkadasim Anna benim icin  bol bol capuchino ic demisti,  oyle yaptim. Hatta degisiklik olsun diye bir de  grappali espresso  denedim, cok sert ve kotuydu aman denemeyin!

Floransa


Tren biletlerini duraktaki sari kutularda onaylatmadigimiz icin para cezasi yedik, boyle sacma sey hic gormedim ama her yolculukta bir aksilik olmazsa olmuyor zaten diye fazla ustunde durmadik, 1 saatlik tren yolculugundan sonra  Floransa'ya vardik. Tren istasyonu burada da cok merkezde, yuruyerek Duomo katedralinin bulundugu  meydana geldik. 

Italya'nin kuzeyinde; Toskana'nin baskenti ve Italyan ronesansansin dogdugu yer olan Floransa; Arno nehrinin cevresinde kurulmus kucuk, sevimli ve  tarihi bir sehir.
                                                                       Duomo Meydani 

Yapimi 170 yil suren, 1466 yilinda tamamlanan  'Duomo' adiyla bilinen 'Santa Maria Del Fiore' Katedrali.
Kubbeli cati 114.5m yuksekliginde ve ronesans el sanatlari ve kulturunu birlestiren bir  sembol.



    Katedralin karsisindaki vaftizhane (Battistero di San Giovanni)(Baptistry of St. John)

        Noel anne babalarin yanindaki sevincim  gozlerimden belli degil mi?:)

    Ozan'in panoramik cekimlerinden bir goruntu

Simdiye kadar gordugum en guzel sokak suslemesi


Ozan Dante'nin muzelestirilen evinin sokaginda, sagda da aksam yagmurlu  Floransa



Arno nehri uzerindeki Ponte Vecchio (Eski Köprü) 2. Dunya savasindan zarar almadan cikan tek kopru. Kopru uzerinde restoran vardir diye umuyordum  ama sadece kuyumcular var.

Ogle yemeginde ictigimiz sarabin etkisiyle 'Eski Kopru'ye' karsi  titanik pozlarimiz yoldan gecenleri ve bizi cok eglendirdi.:)
Piazza della Signoria'da (Signoria Meydani) Neptün Çeşmesi ve deniz tanrisi Neptun heykeli

Da Vinci, Michelengelo, Caravaggio ve Rembrandt gibi dunyaca unlu ressamlarin  basyapitlarinin sergilendigi;   dunyanin en eski ve en unlu sanat galerisi olan 'Uffizi Sanat Galerisi'ni gezmek isterdim ama bunun icin  daha genis bir zaman gerekiyor. Floransa'da en fazla turist ceken yerlerin basinda gelen Uffizi'ye girmek icin uzun kuyruklarda beklemek  istemiyorsaniz, onceden rezervasyon yapilmasi tavsiye ediliyor.

Signoria meydaninda Michelengelo'nun David (Davut) heykeli

Signoria meydanindaki Museo di Palazzo Vecchio'da bu grup eglenceli muzikleriyle bizi eglendirdi, ama biraz gec kalmisiz, sadece bir iki sarki dinleyebildik.


Yemege olan duskunlugumuz yuzunden bazen epey zamanimizi restoran bulmaya ayiriyoruz. Internetten restoran yorumlarina ve puanlarina bakiyoruz.
Bu defa da 2009 -2010 -2011 yillarinda  Michelin listesine girmis 'Dei Frescobaldi' restoranini denedik.

3 cesit sarap istedik menuden, kadehin altindaki kagitlarda sarabin adi ve yili yaziyor, garson hangisinden baslanacagi konusunda tavsiye veriyor.

Yemegim Tagliolini; Siyah trüflü  ev yapimi fettucini. Trüf mantari Toskana bolgesinde yetisen, belirgin tadi olan ve zor bulunan  bir mantar cesidi. Topragin altinda  ve agac koklerine yakin yerlerde yetisiyor. Bu yuzden bulup cikarmasi epey zor , egitimli kopekler ve domuzlar yardimiyla cikariliyor, ozellikle beyaz truf bir hayli kiymetli. 

Bu cok estetik tarihi  sehirden 21:28 treniyle  Pisa'ya dondugumuzu soylemeden once birkac kucuk not:

-Dante'nin muzeye donusturulen evinin altinda bulunan hediyelikciden gidip itayan yemek kitabi aldim!:)

-Signoria meydani civarinda 'Il Mio Gelato'nun dondurmasi gibi bir dondurma hayatimda yemedim, Roma'da bile.

-Aksam Signoria meydanindaki  bina duvarlarina projektorlerle yapilan  gosteri  ilginc ve guzeldi. 

Çarşamba, Aralık 07, 2011

Le Père Fouettard'da brunch

Pazar gunu arkadasim Zeynep'in   Alliance Française'den  sinif  arkadaslariyla bruncha gittik. Hafta ici kurs cikisi aksam yemegine gidiyoruz persembeleri, bu dafa da brunch ayarlamislar. Burada hic gitmemistim, degisik bir deneyim daha yasamis oldum.


4 farkli brunch menusu var. Ingiliz, Isvec, Fransiz ve Vejeteryan. Yaninda sinirsiz sicak ve bir soguk icecek menuye dahil.

Ingiliz menude yumurta, patates kizartmasi, jambon, (sanki global bir lezzetmiscesine!) kruvasan ve jelibonlar vardi. Ozan'in jelibonlari tabiki benim oldu.
Bu da Isvec usulu menu; muslili kuru meyveli yogurtlar, patates salatasi somon fume  ve kruvasan.



Benim vejeteryan menum iclerinde en guzeliydi bence. Patlicanli , kurutulmus domatesli ve semizotlu ekmek. Kasarli patates puresi (bizim kumpirin sade hali), global bir lezzetmiscesine! kruvasan (hic dokunmadim) ve armut tatlisi...

Yagmurlu pazar gununu  noel dekorlu boyle guzel bir  bistroda guzel arkadaslarla gecirmek iyi geldi. Biraz fransizca pratik yaptik. Zeynep'in esi Olivier'in kafasini biraz sisirdik, o ne demek bu nasil boyle diye ... Baktik herkes kalkmis bir biz kalmisiz, kovulmadan hesabi istedik ve tekrar gorusmek uzere ayrildik.

Salı, Kasım 29, 2011

Yaşasın Noël Panayırııı

Işte kış mevsiminin en sevimli zamanlari geldi, Noël şenlikleri basladi; sokaklar ışıl ışıl, cıvıl cıvıl... tam sevdigimden. Gectigimiz cumartesi  kurs bitip Christine gittikten sonra tıkalı burnum ve acıyan bogazımla hasta hasta  evde otururken Ozanin  yuruyuşe cikalim  israrlarina dayanamayarak! sımsıkı sarınıp hemen kendimi kapida buldum.  Onu  Champs Elysées'deki Noel Panayirina  goturdum. Uzaktan gorup keşfetmeyi kafama koymustum. Meger ne kadar buyuk ne kadar renkliymiş. Muthiş kalabalikti. Yok yoktu; yiyecekler icecekler, hediyelikler cocuklar icin oyun alanlari...

                                                             'Gaufre', waffle'in fransiz hali

Sicak şarabi hic eksik etmedik elimizden, sogukta en iyi giden galiba o, her uc standdan biri de satiyor zaten. Ilk defa sicak 'beyaz' sarap denedim, biraz daha tatli, gayet guzel.  Bardak olculerine dikkat:))

Ozan ve istridye

Yedik ictik uşuduk,   Ufoyla isindik:)

Tartiflette denen bu bulamac benzeri şey de tavuk ya da balikli kremali patates oluyor. Fena sayilmaz.



Içlerinde en favorim ustteki ateşteki somondu. Tok olmamiza ragmen dayanamayip yedik. Tekrar gitme sebebim şu anda.  C'est délicieuse!


                                           Şurada cocuk olup kaymak vardi simdi


Soguk ve ruhsuz metalin sicak ve sevimli yuzu, tuvalet kagitliklari yaratici...


Kokusuna vuruldugum  'Gunesli Noel' cayimi da şifa niyetine alarak sıcacık evimize donduk. Cayin kokusu gibi tadini da cok begendim. Ananas, limon, hindistan cevizi, zencefil, elma parcaciklari var. Zaten boyle dogal meyve caylarini cok severim.  Ama iyilesiyorum derken hastaligim tavan yapti. Bu satirlari tikali burnum, bugulu gozlerim ve uguldayan kafamla yaziyorum.:)

Pazar, Kasım 27, 2011

Nerede ne yesek?

Her ne kadar fransız mutfağı büyük ölçüde bana hitap etmiyor olsa da  artık çok da dert etmiyorum, Yemek hayatımın hatırı sayılır parçası, farklı ülke mutfaklarını denemeye devam ediyoruz.
Nerede ne var
Öncelikle şehrin en iyi mojitosunu yaptıklarını iddia eden ve gerçekten denemeye değer bulduğum Le Pixel Pont neuf köprüsünün hemen dibinde.

Christine'in önerisi ve tavsiyesiyle, birlikte gidip güzel bir akşam geçirdiğimiz  West Country Girl krepçisi şimdiye kadar yediğim en güzel kreplerin yapıldığı yer. Gündüzleri açık değil akşam 19:30 gibi açılıyor ve oldukça gizli saklı bir köşede konumlanmış durumda ama çok sıcak bir ortam. Ana yemek olarak peynirli jambonlu vb. olanlari tercih ediliyor, bunlara  "galettes" deniyor. Tatlı olarak nutellali, elmali, recelli, sekerli kreplerden yeniyor genelde, ben elmaliyi cok begenmistim. Bir de yanında cidre brut (elmalı şarap sek) ohh mis.

Istridye, tercih edilen bir deniz ürünü, buzların içinde karides midyeyle falan geliyor. Bir türlü cesaret edemiyordum geçenlerde denedim bol limon sıkıp hüplettim çok mu açtım nedir çok beğendim. (not:  denizden ne çıksa yiyenlerdenim:)

Bu tur deniz urunleri restoranda yenebildigi gibi ayak ustu midye dolma gibi de atistirilabiliyor.
Isrtidyelerin taze (canli) olmasi onemli, bunu anlamak icin de uzerine limon sıktıgınızda geri cekilme refleksi gostermesi gerekiyor. Aksi halde zehirleme riski var, ama korkmayin deneyin bence:)

                                               Yaninda sirkeli sogan, tereyag, limon, ekmek

Genel olarak ördek yemeğini seviyorum,ama iyi pişmiş olursa! etle tavuk arası bir yere koydum tadını . Bazi restoranlarda ingilizce menu bulunmuyor, menude yazan turuyle soylemem gerekirse 'Magret de Canard' ordek gogus;  'Confit de Canard' ise ordek but, benim tercihim Confit de Canard genelde.

Geçenlerde Au Randez Vous de La Marine adlı restaurantta yediğim Couquilles Saint Jacques (deniz tarağı) a la provençale dan da oldukça memnun kaldım. (hemen marketten dondurulmuşunu aldım evde de denemek için ) baya favorim oldu bu aralar hatta, pek seviyorum.

Paris 19.bölgede L'Atlantide adlı Tunus restoranı da gayet başarılı, kuskus yanında sebze sosu ve koyun etinin güzel bir yeri şimdi bile ağzımı sulandırdı. Yemeğin adı Mechoui idi.

Arada sırada türk restoranlarını da deniyoruz bunların içinde en sevdiğim Cardinal Lemoine metro durağının yakınındaki La Voie Lactée idi. Meze ve salataların  bulunduğu  büfe  gayet başarılıydı, yanında imam bayıldı ve rakı . Daha ne olsun...
Falafel de populer bir yemek özellikle vejeteryanlar arasında. Küçük yuvarlak  pidenin arasında türlü çeşit sebzelerin konulduğu fazlasıyla esanslı (sarımsak-soğan) kabak mücverin ana parçası olduğu değişik bir yahudi yemeği. Uzun kuyrukları görünce insanın beklentisi tavan yapıyor ama sıradan bir yiyecek bana göre.
                           
Bu arada Marais bolgesinde  yahudi  mahallesinde  Traiteur Boulangerie adlı mekanda harika incirli kurabiyeler var ve de patatesli ekmek. Pastıramili sandviçler de lezzetli ve doyurucu, tam öğlen atıştırmalık.


Belçika restoran zinciri Leon pek çok şubesiyle Paris'i kuşatmış durumda. Provençale usulu tencerede  midyeler güzel ama çok yemek bayıyor. Bana kalırsa midye dolmanın yerini asla tutamaz. Tabi seçilen sostaki midyeye  uygun bira çeşidi de menüde  yazıyor. Yanında olmazsa olmazı da patates kızartması

Soslar dibinde kalmış oldugundan  kaşıkla önce bir karıştırmak lazım. Bir midyeyi yedikten sonra  kabuklarını çatal yapıp diğer midyeleri kafesliyorsun.!

1.bölgedeki  Sainte Anne sokağı japon restoranların bulunduğu sokakmış. Yine Christine önerdi, pek japon yemeği sevmesek de deneyelim dedik.

Restoran Higuma'da gözümüzün önünde hazırlanan yemekler gayet başarılıydı. O sokağı kaydettik başka restoranlar da deneyeciğiz. Müşteriler genelde japon, bu da restoranın başarılı olduğun kanıtı bence:)

Son keşiflerimizden birisi de  hint okyanusu mutfağı. 6. bölgede Vavin metro durağının yakınında bulunan La Charette Créole restoranında Mauritius, Reunion, Madagascar, Mayotte adalarının spesyalleri yapılıyor. Ortam oldukça kalabalık, gürültülü ve havasız olsa da yemekler gayet başarılı. Ben reunion balığını tercih ettim, balığın turunu bangladeşli arkadaştan öğrenemedim ama tadinin çok güzel  olduğunu soyleyebilirim. Ozan da tam olarak madagascar mutfağına özgü olan Ramazova yedi. Et ve çok farklı bir ot vardı içinde nane gibi ama daha farklı.Yemek öncesi küçük kaplarda gelen mezeler de oldukça farklıydı, alışık olmadığımız tatlar, mezeler başarılı olmasa da  yemekleri sevdik. Tatlı da isteyecektik ama o kadar bekledik, kalabalık  gürültü ve sıkışıklıktan o kadar bunaldık ki vazgeçip kalktık. Abartısız 2 saat boyunca tek bir yemek yiyebildik. Çılgınca şarkı söyleyip dans eden garson kız hesabı isteyince siz çok beklediniz ve çok kibarsınız diyerek bize 2 incirli shut getirdi.

Bir de lübnan restoranı Fakhr El Dine var. Bize çok hitab etti. Bizim rakı olmuş  arak. Türk mezelerine benzer tatlar, garsonun tavsiyesiyle iki kişilik meze tabağı istedik. 5 çeşit mezeyi bitiremedik bile, hem hafif, hem lezzetli, hem doyurucu, azcık da pahalı bir yer.
Richelieu Drouot durağının hemen yanındaki  Hard Rock Cafe de güzel ama, amerika insanı porsiyonundaki yemekleriyle tek tabakla 3 kişiyi doyuracak türden. Ceyreğini bile yiyemedim nachosların. Yemekteki kaşar beni biraz bayıyor, ağır geliyor galiba ondan, yoksa jalepano biberleri harika yakışmış.. Ozan bir combo tabağı söyledi, görsellik mükemmel ama lezzet sınıfta kaldı. Kanatları tatlı soslamışlar, hiç olur mu? Neyse fajitas, salatalar falan muhtemelen daha insani ölçülerde ve denemeye değer.

Gecen gun kurstan arkadaslarla gidip kesfettigimiz Bastille metro duraginin yakinindaki Chez Paul de lezzetli fransiz yemeklerinin bulundugu bir restoran. Ozellikle asagidaki tatliya bayildim. Adi galiba Macarons avec myrtilles aux fruits rouges gibi birseydi.

Kesfetmeye devam...
Bon Appétit!

Cuma, Kasım 25, 2011

Terezin Toplama Kampı

Amsterdam'da gördüğüm Anne Frank'in evinden sonra yahudi soykırımı konularını epeyce araştırıp "Hayat Güzeldir" filmini tekrar izlemiştim, işte tam da bunun üstüne Terezin Kampı gezisi olunca hiç düşünmeden yollara düştük.
Pek sevimli bir yer olmadigi kesin, yazarken bile enerjimi dusuruyor, bu yuzden uzun surdu bu yaziyi duzenleyip paylasmam.
Terezin'de bulunan 65 hektarlik alan uzerine kurulan büyük kale ve küçük kale eskiden Pruslara karşı yapilmis. Daha sonra büyük kale garnizon, küçük kale ise hapishane olmuş. 1941 de buyuk kale gettoya dönüşmüş.
Bu kamp  en son yapılan kampmış. diğer kamplara göre otel konforunda oldugu soyleniyor.



¨Arbeit Macht Frei¨ Calismak Ozgurlestirir yazisi insanlari calisma konusunda iyi motive ettiklerini gosteriyor. Herkes günde 15 saat çalıştiriliyormus. Iyi ve siki calisirsa evine donebilecegine inanmak istiyordur heralde insan o sartlarda.

Herşey filmlerdeki gibi, duş odasi, tahta, tozlu, balik istifi ranzalar... Ranzalarin karsisinda girişte verilen yemek kasigi, corba kasesi, sabun gibi hayati onem taşiyan kişisel eşyalarini koymak icin acik raflar var.
Duşlar

Mahkumlar duştayken, malum cizgili calişma kiyafetleri de bu kazanlarda dezenfekte edilir daha sonra yaz kiş farketmeksizin islak islak giydirilirmiş...

Kamptan bir kişi kacmayi başarmiş. Ust resimde duvar kenarindaki  taşlar kacma olayidan sonra tekrarlanmamasi icin kirilmiş.
Olüm kampı değil toplama kampı, sadece ölüleri yakmak için 4 adet fırın var içeride. Günde 182 kişi yakma kapasiteli 4 fırın... toplam 30 bin kişi yakılmış. Söylerken ne kolay, insanın inanası gelmiyor, gözüyle görse bile!
Kampin icindeki muzede zayifliktan kemikleri sayilan insanlar, dişkilar icerisinde ölulerin fotograflari ve marifetli kadinlarin yaptigi elişi oyuncaklar, cantalar, sus eşyalari sergileniyor ve insanin ici bir kez daha parcalaniyor.
Kampin sorumlusu komutan Heinrich Jöckel'in 1946 yilinda savas sonrasi  idam edilisinin fotografi da bu muzede sergileniyor.
Bahçesinde 10 bin kişilik anıt mezar var. Coğunun ismi bilinmiyor, çünkü kampa girdiği andan itibaren kaydı alınıyor ve numara veriliyor. O andan itibaren insanlıktan çıkıyor numaradan ibaret oluyor.
Kampa 156 bin kişi gelmiş, 118bini ölmüş. Burasi yogun sirkulasyonun oldugu geciş kampi gibiymiş. Calişma performansi düşenler, cocuklar, yaşlilar ya da  hastalananlar   Auschwitz kampina gonderiliyormuş; yeni gelen esirlere yer acmak icin olüme gonderiliyorlar kisaca.
                                                                    Yahudilerin bulundugu mezarlik
Mezarlar sembolik, olüler zamanla o kadar cok oluyor ki yakilarak yok ediliyor külleri savruluyor
 Yahudi geleneginde mezari ziyaret edenler taş birakiyormuş cicek yerine...

Gezi boyunca bu soguk taş yapilarda yapilan iskenceler cekilen izdiraplar anlatildikca ve fotograflarla sergilendikce insanin icine bir hüzün coküyor, surati asiliyor.
Sadece yahudiler değil, çekoslavakyalı enteller, komünistler, yazar ve düşünürler de hapse gönderilmiş. Slav ırkını da yok etmek hedeflenmiş. Hristiyanlarin bulundugu mezarlik ustte.

Savaş sirasinda ve oncesinde cesitli ülkelere kacan yahudileri bu kampa cekmek icin bir de propoganda cdsi hazirlamişlar. Kamptaki yahudiler, yakinlarina kampta ne kadar guzel vakit gecirdiklerini; buranin kendilerine  hediye edilen muthiş bir eglence kasabasi oldugunu anlatan mektuplar yazmak zorunda birakilmislar. Böylece   daha fazla yahudiyi kampa gelmeye teşvik etmek amaclanmis. Gezimizin sonunda adeta bir tatil kampi havasinda gösterilen kamp videosunu da izledik. Yaslilar konser dinletisinde, bayanlar gule oynaya elisi yapiyor, gencler futbol maci yapiyor, bahceye sebze meyve ekiliyor, herkes mutlu herkes halinden memnun. Naziler herşeyi  öyle planli öyle duzenli yapmişlar ki butun dunyayi uzun bir sure  uyutmuslar.
Iskence, keder, kasvet sehrin üzerine sinmis , yine de kücük kasaba Terezin'de hayat devam ediyor.
Döndügümde Schindlerin listesini de izledim ve bu konuya uzunca bir ara vermeye karar verdim.