Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Çarşamba, Ekim 05, 2011

Versay Sarayı

Ablamlar ve annem buradayken gittik temmuz ayında Versay Sarayı'na, yağmurlu puslu bir gündü.
Kral 13. Lui zamanında  1661'de av köşkü olarak yapılmış, sonra  Kral  14.Lui   av köşkünü bozmadan aynı yere saray yapılmasını emretmiş ve bugünkü ihtişamlı hale gelmiş.


20.000 kişilik kapasitesiyle Avrupanın ilk ve en büyük sarayıymış. Neoklasik ve barok mimari stilini yansıtan bu görkemli saray, RER C metro hattıyla ulaşılabilen şehir merkezine yarım saat uzaklıktaki bir banliyoda bulunuyor. İçinde uzun yıllar tuvalet bulunmadığı ancak Fransız Devriminden sonra krallar ve asiller için 9 adet yaptırıldığı, diğerlerinin de lazımlıkta ya da münasip köşelerde ihtiyaçlarını giderdiği ve saraydan gelen kokunun dillere destan olduğu malumunuz. Hala koktuğu söyleniyor, ben koku duymadım belki ortamın büyüsünden farketmemişimdir. :)


Sarayın içi ahşap oymalar, gümüşler, altınlar çok gösterişliydi , aynalı salonu, Marie Antoinette'in doğum yaptığı odayı falan gördük. Kimbilir kimler ne günler geçirdi orada; ne antlaşmalar imzalandı, ölçüsüz harcamalar yapılıp ne entrikalar döndü, bu koca sarayı kimler doldurdu, Marie Antoinette 'ekmek bulamazlarsa pasta yesinler' sözünü nerede nasıl söyledi (söyledi mi söylemedi mi, aslında ne demek istedi, tartışılıyor hala) gibi düşüncelerle, dönemin kıyafetleriyle dolaşan saray eşrafı  gözümde canlanıverdi hemen. Dönüşte de  Marie Antoinette filmini izledim zaten.



Sarayın bazı bölümleri  kokteyl ve organizasyonlar için  kiralanabiliyormuş.

Sarayın içinden daha güzel olan; kanalları, heykelleri, çiftlikleri, avluları, bahçeleriydi.  O kocaman geometrik şekilli bahçelerin o denli bakımlı oluşu da takdire şayan doğrusu.



Ben Versay'ın o kadar büyük olabileceğini asla tahmin etmiyordum. Marie Antoinette'in  kafasını dinemek için son dönemlerde yaşadığı mini köşk!ünün 2 km ötede olduğunu öğrenince hava da yağmurlu olduğundan araç kiralayalım dedik. Sırada beklerken kullanacak kişide ehliyet olması şartını farkettim.  4 ehliyet sahibi yetişkinin 4'ü de yanına ehliyet almamıştı. (Sanki formula pisti ama yine de kural kuraldır ehliyet alınması tavsiye edilir) Biz de toplu taşıma aracına yöneldik. Bisiklet de kiralanabiliyormuş ama biz görmedik. Epey bir sıra bekledikten sonra trenle önce Marie Antoinette'in dinlenme yeri olan Petit Trianon, sonra da Kral 14. Lui'nin metreslerinden biri için inşa ettirdiği Grand Trianon'u  gezdik.
Marie Antoinette'in saray bahçesi gerçekten gidip görmeye değer. Hansel ve Gretel masalındaki gibi şeker evler vardı. Gerçi çok fazla sefasını sürememiş ama  işte huzurun adresi.

                                          Petit Trianon'daki tiyatro ve opera salonu

 




Sarayla ilgili kitaplar, parfümler çeşitli süs ve ev eşyalarının satıldığı bir butiği koymayı da ihmal etmemişler içine. Hatta Ladurée mağazası bile var.
Bütün bir günümüzü sarayda geçirdik yine de yetiştiremedik. Tekrar gidersek kayıkla gezer, bahçesinde piknik yaparız. Tabi yağmur yağmazsa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder