Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Salı, Şubat 28, 2012

Pazar Gunu Aktivitesi: Doga Yuruyusu

Ilk kez Antalya Kemer'de yapmistik, derelerden tepelerden gecmistik ama bu kadar uzun degildi. Bu defaki 12 km. Maceraperest ogretmenimiz  Christine davet etti. Hemen kabul ettik. Arkadaslariyla sık yaptiklari doga yuruyuslerinin bu seferki  surpriz konuklari  bizdik.

Guneydeki bir banliyoda, Paris'e 50 dk uzaklikta bulunan  Lardy'ye 12:00'de vardik. Hava gunesli ve 11 dereceydi.

Sirt cantalarimizda molada yemek uzere yiyeceklerimiz, sularimiz; rehberimiz Christine, elinde bir harita, 12km uzunlugundaki 3 saat surecek yuruyuse nese icinde basladik. Soylerken kolay geliyor ama o issiz dag tepe bayirda kaybolmamak buyuk basari. Yardimci  isaretler yonlendirmeler olsa da benim icin isaret anlamini cozmek ve yolu bulmak imkansiz. O uzuun yol boyunca sadece  bir iki defa kucuk yol karisikliklari yasadik.
Sanirim ilk 3 kmden sonra tek dusundugum mola ve yemekti.

Yol bulmaya yarayan isaret levhalari

Ekipteki hemen hemen herkes Turkiye'de bir sure bulunmus ve begenmis, bir tanesi Christine gibi fransizca ogretmeni ve 2 yil Ankara'da ogretmenlik yaptigindan (hayran kalmis) digerleri de   onu ziyarete gitmis. Beraber  doguyu batiyi pek cok yeri   gezmisler. Orada da boyle yuruyusler yaptiklarini, kaybolduklarini, isaret levhanin olmadigini, cobanlardan yardim istediklerini  gulerek anlatti. Icimden buyuk tehlike atlatmissin sakin bidaha boyle seyler deneme diye gecirdim. Ama herkes cok kibar, cok yardimci, sevecendi diye anlatinca sevindim tabiki. Hatirladigi turkce kelimeler "Otur, Cay Ic". :)

Biten yemek molasinin ardindan yola devam.
Donus yolunda 17. yy Fransiz satosu olan Chamarande Satosunu ziyaret ettik.

Bu sevimli kecileri gorduk.

Sınırlı kelime bilgimiz ve gramer kural ihlalleriyle dolu fransizcamizla cok eglenceli bir gun gecirdik. Ekip cok eglenceli, neseli, aktifti. Saat 16:30 treniyle geri donerken yorgunluktan bayilacak haldeydik.(Ozan ve ben) Hepsi orta yas ustu bu grup 4 bucuk saatlik yorucu yuruyusun ardindan  trende sen sakrak eglenip gulerken goz kapaklari yercekimine direnen bir Ozan bir bendik.  Kapanan gozlerimi ''dayanamadi perisan oldu' derler diye zorla acik tuttum,  agiz tadiyla uyuyamadim. Ertesi gun dayak yemis gibi her yanimin agridigini, resmen yatak dosek oldugumu, cigerlerimi usuttugum icin surekli oksurdugumu soylememe gerek yok cunku yine olsa yine giderim.

Salı, Şubat 21, 2012

Fransiz mutfagi ile ilgili ipuclari

Geleli tam bir yil oldu Paris'e ve fransiz kulturuyle ilgili az cok fikrim oldu bu surede: Populer insanlar, yiyecekler, festivaller, gunluk yasam ve fransizca ile ilgili hem karsilastigim, hem de merak edip arastirdigim bazi konulari buradan zaman zaman paylasiyorum. Daha once de Paris'te Yeme Kültürü basligiyla gozlemlerimi yazmistim, gastronomi ipuclariyla  devam ediyorum.

Aperatif
fotograf buradan

Bir yemek oncesi ritueli, yemege hazirlik. Arkadas evinde, aile yemeginde ya da restoranda, cafede... Alkollu kokteyller ya da alkol almayanlar icin belki sadece meyve suyu. En bilinen  geleneksel aperatifler: Martini, Pastis, Porto, en fransiz olani;  beyaz sarap ve frenkuzumu surubu karisimindan yapilan 'Kir'. Aperatife eslik eden ise bazen   zeytin, bazen fistik, bazen tuzlu atistirmaliklar.

Kahve ve kruvasan
Ideal bir fransiz kahvaltisini olusturan ikili. Evde ya da kafede; bahcede ya da terasta  yaninda bir de gazete...  Dışı çıtır, içi yumusak kruvasan, sabahlari hep taze ama sicak olani daha  makbul. Kahve icinse farkli opsiyonlar mevcut, kremali, sutlu, ya da sade yani  'esspresso'.  Fransizlarin kruvasani yillar once Viyana'dan alip   kendilerince karakterize ettikleri soyleniyor. Kahve'de ise Italyanlarin daha iyi oldugu tartisilmaz ama 'kahve-kruvasan' ikilisi  fransiz basarisi olarak kabul ediliyor.

Sarap
Fransa'da uzum baglari genel olarak guneyde bulunur; sadece sampanya ve Alsace saraplari kuzeydoguda uretilir. 2000 yildan fazla zamandir en bilinen ve en iyi saraplar    Burgonya ve Bordo'da uretilir. Ama mukemmel sarap icin adresler: Rhone vadisi, Provence, Languedoc- Roussillon, Loire vadisi ve Anjou'dur.
Fransa'da saraplarin bir kisiligi vardir; bir ruhu, bir bedeni. Eylulde hasadi yapilan olgun uzumler uygun iklim ve toprak kosullarinda zahmetli bir surec sonunda sarap halini alir.
Bordo sarabi, eskidikce guzellesir, yillar gectikce icindeki  yogun ve guclu  aromasi ortaya cikar. Burgonya sarabi ise cok eski tercih edilmez ama cok yeniyse de asitli bir tadi vardir.
Balik ve tavuga eslik eden genelde beyaz sarap,  et ve peynire ise kirmizi saraptir. Fransizlar yilda ortalama 200 litre sarap tuketirler.
Beaujolais Nouveau:  Her yil kasimin 3. persembesi kutlanan ve 1 hafta 10 gun  suren bir sarap festivali. Transparan kirmizi renkte olan bu sarap hizli tuketilmeli, tazeligini kaybetmemeli.

Peynir

Yaninda ekmek ve sarap, baslibasina bir ogun. Farkli bolgelerde farkli metodlarla uretilen yaklasik 400  cesit peynir bulunur Fransa'da. Normandiya'dan Camambert, Meaux'dan Brie, Aveyron'dan Rokfor, Auvergne'den Cantal. Peynirler genelde   inek sutunden, bazen keciden  az biraz da koyundan yapilir ve kokusu yogundur. Tatliya gecmeden hemen once, ana yemekten sonra ekmekle yenir. Bazen de yaninda yesil salata ve siyah zeytinle birlikte bir ogle yemegi menusudur.

Macaron


Pastanelerin gozbebegi  bir fransiz klasigi, renk renk, cesit cesit, kucuk yuvarlak fransiz tatlisi. Temelde yumurta beyazi, seker ve badem tozundan olusan bu tatlida aroma secenegi sonsuz. Vanilyali, limonlu, naneli; cikolatali, kahveli, hindistancevizli; fistikli, bademli frambuazli macaronlar 20 martta baharin gelisiyle kutlamasi yapilan ozel bir yiyecek.  Hemen hemen butun Fransa'da yapilan macaronlar bolgelere gore  farklilik gosterebiliyor. Nancy yakinlarinda Boulay macaronu diye bilinenler  sert ve citir citir (bizdeki acibadem gibi), Basque bolgesindekiler   hafif ve yumusak; Amiens'dekiler ise  yuvarlak, kalin,  keke benziyor. 

Bugun tum dunyada oldukca 'trendy' bir tatli olan    macaron;  pek cok takiya da ilham kaynagi olmaya devam ediyor.

Salyangoz ve Kurbaga
fotograf buradan

Fransiz gastronomi listesinin basini ceken ikili. Aslinda fransizlarin cok fazla tuketmedikleri, daha cok gelen turistlerin tecrube etmek istedigi yiyecekler. Exotik gorunuslu bu lezzetleri denemenin pek cogu icin  cesaret gerektirdigi bir gercek.

Sampanya


Dogumgunu, evlilik, basari, terfi gibi kutlamalarin vazgecilmezi; yasamdaki unutulmaz anlara eslik eden  bir sembol, bir icecekten fazlasi. Her yil Champagne bolgesinde 300 milyon sampanya uretilir ve yarisi tum dunyaya ihrac edilir.  Dost, akraba, arkadaslarla icilen ve neseyle 'sagliginiza' kaldirilan kadehler fransizlardan dunyaya yayilan bir gelenek. 

Baget

Fransa ve fransizlari en iyi anlatan goruntu; sabahlari sicak bageti kagit ambalajinda koltugunun altina alan kasketli bir  fransiz. Ekmegi posete koymak burada  tavsiye edilmiyor. Paralel keserek veya bolerek yenen citir citir bir ekmek, baget.


Cumartesi, Şubat 04, 2012

Haftasonu Gezileri: Madrid


Ilk Ispanya gezimizi  gecen sene buraya ilk geldigimizde Barcelona'ya yapmistik. Simdi de baskent Madrid'i kesfedelim istedik. Ozan; google mapten sehir merkezinin haritasinin   uzerinde gidilmesi gorulmesi gereken yerleri isaretledigi ciktisini alarak;  ben bakkal defteri tarzinda karmakarisik notlarimla  sabahin kor vaktinde yine yollara dustuk. Aslinda notlarimizda daha cok nerede ne yenir, ne icilir  vardi. Benim aklimdaysa alisveris!
Otelimizin  Gran Via'daydi, yani carsinin tam orta yerinde!  Gider gitmez kendimizi indirimlere ve magazalara attik. Zara, Mango ve pek cok ispanyol markasi  orada daha ucuz diye duymustum ama arada buyuk bir fark da goremedim. Inanilmaz kalabalikti, neredeyse butun indirim urunleri yagmalanmis geriye pek birsey kalmamisti. Hayalkirikligi yasasam da kabullenmem uzun surmedi.

Sol meydanindan Plaza Mayor'a dogru ilerlerken yoruldugumuzu farkedip (ve usuduk de ayrica) kendimizi San Gines'de Madrid klasigi olmus Chocolate con churros ile  odullendirdik.  Kucuk bir dukkan ve cok kalabalik.  Zar zor yer bulup bandira bandira yedik, tadina bayildik. Ertesi gun kosa kosa yine gittik.

Sol meydani sehrin  merkezi adeta, buradan yuruyerek Gran Via ve Plaza Mayor'a rahatlikla gidilebiliyor. Buyuk, kare bir avlu olan Plaza Mayor'un   cevresinde ise hos tapascilar, barlar  ve cafeler bulunuyor.
Aksamina dunyanin en eski restoraninda yemek yemeyi flamenko'ya tercih edip Botin'e rezervasyon yaptirdik. Oldukca populer ve  turistik, ama hakli bir sohreti var. Sut kuzu eti gercekten lezzetliydi. Bizim hatamiz rezervasyon saatini beklerken kendimizi tutamayip   karsisindaki tapascida neredeyse doyana kadar yememizdi. Bizim biyolojik saat o kadar gec yemege alisik degil tabi.

Ertesi sabah kahvaltidan sonra metroyle Retiro Parkina gittik. Madrid metro agi da buradaki gibi; kolay anlasilir ve pratik, hatta biraz daha  yeni ve temiz.
Banklarin onunde, otururken cevirmek icin pedallar var, zihinsel ve fiziksel farkli aktiviteler de...  Yasli teyzeler de sabahin korunde suslenip puslenip gelmisler; hadi biz turistiz kis gunu parki gezmeye geldik, size noluyor sogukta!


Avrupa'daki park kulturune bayiliyorum.
Soguk havada yapilabilecek en guzel seylerden biri muze gezmek. Retiro parkinin ardindan Prado muzesini gezdik.
Velazquez, Patinir, El Greco, Goya, Raphael, Rembrandt, Titian gibi ressamlarin unlu eserleri  bu muzede sergileniyor.
Bosch'un  'The Garden of Earthly Delights' adli  en bilinen ve en iddiali tablosu da bu muzede. Tablonun puzzle'ini da aldik.
Velazquez 'Las Meninas'

Muze gezmek ayni zamanda  en yorucu turist aktivitelerinden biri.  Buradan ciktigimizda oldukca acikmistik. Ispanyol klasigi Paella'nin ardindan yine gidip churros yedik San Gines'de. Sonrasinda bir kac magaza daha. Madrid'de guzel olan  pazar gunleri de butun magazalarin, dukkanlarin acik olmasi, Turkiye gibi. Paris'te niye kapali aklim almiyor.

Aksam oldugunda ise yine Gran Via'da, 1930'lardan bu yana Dalí, Hemingway, Almodóvar  gibi  entel kesimin bulusma yeri olan   Museo Chicote'ta  meshur kokteyllerini   icip aksam ucagiyla donduk.
Bir haftasonuna ne cok sey sigdirilabilecegini tekrar farkedip, cikmaya  usenip evde gecirdigimiz haftasonlari icin pismanlik duyduk.

Perşembe, Şubat 02, 2012

Albert Kahn

Evde kurs yapmaktan sıkıldık ve kıs da olsa biraz hava alalim, hem de Christine'in yogun temposuna katkida bulunup onun rotasindaki yerlerde bulusalim diyerek gecenlerde Albert Kahn muzesi ve bahcesinde bulusmaya karar verdik. Christine bize iceride bir cafenin de oldugunu orada ders de yapabilecegimizi soyledi ama gittigimizde cafenin 5 yildir  olmadigini ogrendik. Gelmisken  bilet alip bahcesini ve fotograflarini bir gorelim sonra yakinlardaki baska bir cafeye geceriz deyip iceri girdik.

Albert Kahn  Fransiz bankaci ve bir hayirsever. 1860 yilinda yahudi bir ailenin cocugu olarak dogmus. Paris'te banka memuru olarak basladigi  kariyerinde kisa surede yukselerek farkli entellektuel cevreler edinmis. 1940 yilinda 80 yasindayken de nazilerin Fransiz isgali sirasinda ölmus.
1893 yilinda Boulogne-Billancourt'ta buyuk bir arazi satin almis ve farkli stillerde kucuk bahcelerden olusan buyuk ve essiz bir bahce kurmus.
1909 yilinda   soforu ve fotografcisiyla Japonya'ya yaptigi is seyahatinden   pek cok fotografla donunce;  tum dunyadan derlenen fotograf koleksiyonu  icin her kitaya fotografcilar gondererek buyuk bir proje baslatmis. Ilk renkli fotograf icin gerekli ekipmanlari ve fotografcilari finanse etmis. 1909 ve 1931 yılları arasında 72.000 renkli fotoğraf ve 183.000 metre film toplayarak  50 ülkede "Planet Arşivi" olarak bilinen  bir tarihi rekora imza atmis.
Ayrica seyahat burslari ile egitimi de en ust seviyede desteklemis  ta ki  ekonomik kriz nedeniyle iflas edene kadar.
Kisin bile cok guzel olan bu bahce kimbilir ilkbaharda nasil olur?




Pazartesi ve resmi tatiller haric; saat 11:00 den 18:00'e (yazin 19:00) kadar acik olan bu muze; kapidaki gorevlinin soyledigine gore nisan mayis aylarinda ziyaretci patlamasi yasiyormus. Mantiklisi da dis mekanlari baharda gezmek zaten, ama boyle  tenha hali de ayri guzel.