Havalarin guzellesmesiyle kendimizi tum parisliler gibi parklara bahcelere attik. Oyle uzun surdu ki yagmur, bulut, soguk buralarda bu sene, meteorolojiyle pek sıkı fıkı olduk, ozellikle Zeynep cok iyi takip ediyor hava durumunu, yarin ve ertesi gunu sicak sonra kapali hadi piknik! diyor hemen ese dosta haber salıp parka kosuyoruz.
Paris'in en sevdigin yanı ne deseler kafam karisir ne diyecegimi bilemem de; ilk 'ulasim kolayligi' derim heralde. Istedigin zaman istedigin yerde olabilmek ne buyuk bir lutuf anlatamam. Hersey buna bagli cunku, hayatin sırrıymis megerse. Yurdu metro aglariyla donatmakmis butun mesele, ve 3-4 dakikada bir metro koymak. Neyse konu bu degildi, ikinci en sevdigim yanı da parklar ve bahceler, yani aslinda insanlarin disarida olusu, hayatin disarida akisi. Alisveris merkezi yerine cadde uzerindeki magazalar, oğunlerini cogunlukla salatalar sandviclerle parklarda yiyen insanlar, guneslenenler, kosanlar, cosanlar...
Eskiden piknik deseler, bir suru teferruati yaninda tasi, tozun topragin icinde hazirla, dogra pisir topla, bide cok yorucu olur gunes carpar bilmemne, istemem kalsin derdim. Simdi cok seviyoruma gelmiycem ama seviyorum da biraz. Sandvicini, salatani, sarabini, ortunu kap git basitligini seviyorum. Mangalin da yeri ayri ama, ben pratikligi seviyorum. Guzel manzara seviyorum.
Sevdim yani buradaki park- piknik olaylarini.
Bir hafta icinde 3 parkta piknikteydik.
Ilk olarak gecenlerde jazz festivali var diye Ozanla Parc Floral'a gittik. Ozan hala 'piknik mi? almayayim' noktasinda ama yavas yavas alistiriyorum. 9 haziran-29 temmuz arasi festival donemi oldugundan, normalde ucretsiz girilen bu park bu sure boyunca 5,5 euro.
Bayilirim perkusyona, hep bir vurmali calgiyi calabilmek istemisimdir, kismet,belki ileride... neyse once bunu sonra bunu dinledik. Pek guzeldi. Cok derin bir muzik kulturum yok ama benim muzigim jazz dedim bir kez daha.
En buyuk ve kapsamli parklardan biri, konser alani, oyun alani, sera, cocuklar icin tiyatrolar , mini golfu, farkli ciceklerle dolu bahceleri, restorani (cok kazik ve secenek cok az, bizim gibi sallanip gitmemek lazimmis, yanina yiyecek icecek getirmis herkes.) herseyi var icinde. Fotograf, resim sergileri de oluyor donem donem.
Bu kafalari izlemeyelim diye cimlere oturup dinledik, orada izlesek daha havaya girerdik ama kesin.
Ikinci olarak evimize en yakin, sirin, nispeten kucuk sayilan
Parc Monceau. Gecen gun Zeyneple gidip orada Anna ve Elenayla bulusup ufak capta piknik yaptik.
Aslinda cook park var, sonra
belki digerlerini de yazarim , simdilik son park eve uzak mi uzak; guzel mi guzel Parc des Buttes Chaumont. Kurs ekibiyle sicak havadan faydalandik.
Anna'nin memleketinden getirdigi(Italya)
farkli cesit ezmeleri patlayasiya yedim, gece Ozan sen aksam yemegi yemedin deyince aradan 7 saat gecmesine ragmen hic acikmadigimi farkedip ne cok yedigime ben bile inanamadim, kendimden utandim. Sonra niye kilo veremiyorum!!!!
Usttekiler piknikten, alttaki fotograf Christine'le kursumuzdan... Bu arada Christine Amerika'da tatilde epeydir.