Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Salı, Eylül 13, 2011

Bouillon Chartier 'de hayatın anlamını buldum!

İlk olarak ablam söyledi. Buraya gelmeden sıkı bir araştırma yapmış, esnaf lokantası olarak tavsiye ediliyormuş. Onlar buradayken program yoğunluğundan! hangi güzide yeri gezerken acıktıysak o taraflarda bir yerlerde yedik. Restoran arayışına giremedik.
Benim de aklımdaydı ne zamandır, bu haftasonu internette biraz araştırdım çok tanınmış bir yer olduğunu görüp nasıl bu kadar zamandır gitmedik diye hayıflandım. Her daim kalabalık olduğu ve  kuyrukta beklemek gerektiği  yazıyordu zaten; 5 dk kadar bekledik.


                                                             İşte kapı, işte kuyruk!


       İçerinin hali de bu! Nasıl yoğunluk, nasıl sirkülasyon! sanki bütün Paris oradaydı pazar akşamı!


                  Masaların üzerindeki eşya- çanta koymalık yerleri gayet faydalı buldum.

Pariste alışamadığım tek şey yemekleri. Zenginliği ve çeşitliliğiyle ünlü Fransız Mutfağı beni hiç açmıyor. Bir de pahalı! Kişi başı  25-30 euro ödeyip hayal kırıklığı yaşaman neredeyse yüzde yüz ihtimal! Paranla rezil olmak tam da bu işte.
İlle de Türk yemeği diyenlerden değilim de; yok efendim Andouillette, Steak Tartare, bunlar çirkin şeyler, berbat. Yediğim ya ördek ya balık-deniz ürünü burada, etler hem çok kalın hem de içi pespembe pişmemiş olduğundan (çok pişmiş olanlar  de lezzetli değil, pek çok et için de çok pişmişe uygun değil  diyorlar) Nerede benim lahmacunum, nerede benim köfte piyazım, nerede çoban salatam, midye dolmam, zeytinyağlı mezelerim, çinakopum, sarıkanadım, lüferim, levreğim, çupram noktasına geldim artık. (deniz ürünlerine bayıldığım belli değil mi?)
Yenebilir yemekleri ve gidilebilir restoranları yazacağım bir ara. Eskiden neresi denk gelirse gidiyorduk yemeğe; bazen iyi bazen kötü denk geliyordu. Baktık olmuyor, şimdi biraz araştırıyoruz nerede ne yenir diye. O yüzden buralara gelecek birileri denk gelir okur düşüncesiyle paylaşacağım  yemekte sevdiklerimi.
Herneyse işte pazar akşamı nasılmış bakalım şu Chartier'in yemekleri bir de biz görelim diye aslına bakarsanız biraz da umutsuzca gittik.(Nasıl olacaktı ki Fransız yemeğiydi sonuçta) Menüde  fırın ve balık ikilisini görünce atladım. Yemek isimlerinden tam mana çıkarmak mümkün değil! İngilizcesi yazmıyor, şans oyunu oynar gibi büyük hissederek bir tane seçiyorsun. Benimkinin orijinal adı: Duarade Royale au four sauce Vierge! Meğer  çupraymış hemde limon soslu! yanında haşlanmış patates! Aman Allahım altın bulmuş gibi sevindim yemin ederim!  Burada hiç denk gelmemiştim çupraya. Balık türleri var ama denediğim tatsız tuzsuz beyaz alaska balığı veya hep yediğim somondu. Bir çupra gurbette bu kadar mı zor bulunur, bu kadar mı cuk oturur! Tadına doyamadım.

Türkiye'de olsa sıradan, işte burada  mumla arıyor bunu insan!
Ozan en çok yemekte  risk almaya bayılır!  Vazgeçmeyip deniyor. Faux Filet Grille maitre D'hotel'den yana kullandı şansını:) , içi pespembe görmeye bile dayanamadığım eti yedi, hem de beğendiğini söyledi. Özellikle içini çektim ne kadar pembe görün.



 Menü günlük değişiyormuş, bir yediğini bir daha bulman zormuş, ama şimdiden favori yemek mekanım oldun Chartier.


Garson menüyü katlamış cebinden çıkarıp veriyor. seçtikten sonra alıp katlayıp koyuyor. Herşey çok hızlı!
Siparişleri  masanın üstündeki kağıda yazıyor, en sonunda topluyor hesabı çıkarıyor!
Fiyatlar diğer restoranlara göre  makul, biz baya yedik içtik bu sayıya geldik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder