Vardığımızda hava kararmıştı biz de kendimizi ünlü meydan Dam'a attık. Sokak sokak gezerken Red Light District'e (Kırmızı Işık (fener) Sokağı) geldik. Kırmızı ışıklı küçük camekanlı bölmelerin arkasında seksi çamaşırlı kızlar erkek müşteri için kendilerini segiliyor, sokaklar esrar kokuyor. Herşey doğal, herkes kendi halinde.
Sabah kahvaltı için; gece keşfettiğimiz Güllüoğlu'na gittik. Yurtdışına gidince ilk iş türk restoran bulup yemeğe gidenler gibi anlaşılırsa üzülürüm, ama o simit peynir çay çok iyi geldi gerçekten, özlemişiz.
Anne Frank'in Evi
Kahvaltıdan sonra hemen Anne Frank'in evine koştuk. Hafta içi ve havanın nispeten soğuk olması bile insanları uzun kuyruklar oluşturmaktan alıkoymamıştı. 1 saatlik sıra sonunda müze haline getirilen evi, kitaplığın arkasındaki nazilerden saklandığı gizli bölümü gezdik. Nazi işgali altındaki Hollanda'da, gününün her dakikasını yakalanma korkusuyla geçiren yahudi bir çocuk olmak ne kadar ağırdı kimbilir. İçeride bulunduğumuz 2 saat boyunca bu trajik hikayeye kapılıp gitmemek, etkilenmemek mümkün değildi. İki yılı aşkın saklanma sürecinden sonra toplama kampına götürülüp tifüsten ölmesi ne kadar sarsıcı, bütün gün etkisinden çıkamadım. Okula gitme isteği, gazeteci olma hayali, herşeye rağmen resimlerdeki gülen yüzü içimi parçaladı. O ev iyi ki müze haline getirilmiş iyi ki bu zulüm, böylesine direk gelecek nesillere aktarılabilmiş. Amsterdam'da gidip görülecek ilk yer bence. İçerideki kitapçıdan türkçeye çevrilmiş "Günümüz için Bir Tarih" adlı kitabı aldım. Anne Frank ve ailesinden , benzer sıkıntılar yaşayanların yorumlarından, o zamanki şartlar ve günlükten bir kaç küçük bölümden oluşuyor. Şimdi de bu konuyla ilgili filmleri sırayla izlemeye başlayacağım tekrar.
Aslında Van Gogh ve Rembrandt müzelerini de görmek istiyorduk ama hava soğuk, kuyrukta bekleyenler çok, Luxemburg'a yolumuz uzundu. Zaten üstüste bir kaç müze görmek de etkisini azaltıyor gözümde. Biz de amaçsızca çarşılarda dolaştık bir süre. Hollanda peynirleri aldık.
Bir ulaşım aracı olarak bisiklet
Heryerde bisikletler var, yaşlı genç herkes; soğuk- kış, gündüz- gece , yağmur -çamur demeden bisikletleriyle kendilerine ayrılan yollar ve trafik ışıklarıyla sürekli hareket halindeler. Biraz da tehlikeliler, arabalardan çok bisikletlere dikkat etmek gerekiyor. Zira hız kesmiyorlar. Bizim gibi bol güneşli bir ülkede bisikletin sadece bir spor aleti olarak kalması ne kadar üzücü.
Havası soğuk ama kendisi sıcak; bende yaşama isteği uyandırdı bu şehir. Yani böyle salaş ama bir yandan da zarif. Her daim capcanlı. Bir de yazın görmek lazım. Tek sorun bir tramvay biletinin 2.60 euro olması!:)
Amsterdam'a gidesim geldi..
YanıtlaSilAmsterdam'da komşu olsak keşke:)
YanıtlaSilNe guzel olurdu!! Bu arada Anne Frank'in evinin icinde fotograf cekemediniz mi? Yasak mi?
YanıtlaSilYasaktı evet, ev aslında boş, duvarlarda bir kaç resim ve duvarlara yazılmış yazılar var. Hayatından kesitler video ve fotoğraflarla sergileniyor. Bunlar etkileyici.
YanıtlaSil